Uncategorized

‘’AN FOTOĞRAFÇISI’’ A R A G Ü L E R

‘’Dünyanın her yerine gidiyorsun, babanın köyünü merak etmiyor musun’ dedi. Ağlıyordu ‘’hadi gidelim o zaman’’ diyerek, İstanbul’dan vapura binip Giresun’a gittik. Oradan Şebinkarahisar’a oradan da Yaycı köyüne gittik. Babam köye varır varmaz doğduğu evi aradı, bulamadı. Kiliseyi aradı, bulamadı. Mezarlığı sordu orayı da tarla yapmışlardı. Çocukken yüzünü yıkadığı üç gözlü çeşme vardı, o kalmış. Orada  yüzünü yıkadı. Evlerinin olduğu yerde harman yeri vardı. ‘’Çocukken burada annem beni dövenin üzerine koyar dolaştırırdı’’dedi. Baktım babam ağlıyordu. Altı yaşında bıraktığı köyüne benimle beraber dönünce çocukluğu aklına gelmişti.’’

Bu topraklarda kökenleri  ve inançları  farklı birlikte yaşamış insanlar  birbirlerini yok ederek, bıraktıklarını yok ederek günümüze geldiler. Farklılıkların zenginlik olduğunu bilemediler. Anlayamadılar. Bu renkliliğin bozulması için özel gayret eden güçlerde oldu. Her şeye rağmen hayatlarını sürdürdüler. Ara Güler onlardan birisi Ermeni kökenli ve hristiyan. Babası küçük yaşta İstanbul’a gelmiş  üniversite okumuş ve eczalık yapmıştı. 

Ara Güler  Cumhuriyet’ten beş yıl sonra İstanbul’da dünyaya geldi. Sanata  karşı ilgisi büyüktü. Babasının hediye ettiği fotoğraf makinesiyle fotoğraflar çekiyordu. Sinema alanında stüdyolarda çalışırken, stüdyo yandı. Bunun üzerine  Muhsin Ertuğrul’un tiyatro kurslarına katıldı. İdeali yönetmen olmaktı. Oyun yazarlığını da düşünüyordu. Ancak ileriki zamanlarda gazeteciliğe başladı. İstanbul Üniversitesi iktisat fakültesine de devam etti. Nihayet şimdiki mesleğine başladı. Time-Life, Paris-Match ve Der Stern dergilerinin yakın doğu foto muhabirliğini yaptı. O zamanın yayınlarından Hayat Dergisinin fotoğraf bölüm şefi görevini yürüttü. Fransa’da, Amerika’da, İngiltere’de,İsviçre’de, Japonya’da ,Kanada’da, Almanya’da  Ülkemizde fotoğraf sergileri oldu. Ödüller aldı ,Kitaplar için fotoğraflar çekti.

Ülkeleri gezerek foto röportajlar yaptı. Tüm çalışmalarını Magnum Ajansı ile  dünyaya duyurdu. Devlet insanları ve sanatçılarla yaptığı çalışmaları da vardı. İsmet İnönü, İndra Gandi, W.Churchill, gibi siyasilerin yanında  Bertrand Russel, John Berger, Salvador Dali, Picasso A.Hitchcoock, gibi ünlü sanatçıların fotoğraflarını çekti.Yıllarca çalıştığı Mimar Sinan eserlerinin fotoğrafları ABD’de,Singapur’da,Fransa’da,İngiltere’de sergilendi. Çok sevdiği şehri ‘’Eski İstanbul Anıları’’,’’Bir Devir Böyle Geçti’’ ‘’Yitirilmiş Renkler ve Yüzlerinde Yeryüzü’’adlı fotoğraf kitaplarını yayınladı.

‘En iyi makine en iyi fotoğrafı çekseydi, en iyi daktiloya sahip olanda en iyi romanı yazardı’’diyerek önce bütün İstanbul’u sonrada dünyayı gezerek gördüklerini belgelemişti. Adana’ da  pamuk işçilerini, Kahraman Maraş’ta işçi çocukları ve hüzünlü, anlamlı bakışlarını, Taşlı tarlada akü fabrikasındaki emekçi kadınları, Emin önünde dolmuş sandallarını, vapurları seyre dalan taşralı insanları, Haliç’te gün batımını, Ayvansaray’da mezarlıkları, çelik işçilerinin çay molasını, Tophane’de meyhanede efkar dağıtanları, Büyük derede bir balıkçı evini,duvar dibinde iş bekleyen gündelikçi insanları ve yüzlerindeki kaygıları. Bey oğlunda  saz  eşliğinde şarkı söyleyenleri,bir kış günü tramvaylı istiklal caddesini,Almanya’da Köln’de Fort fabrikasında çalışan Türk işçilerini ve memleket özlemlerini,Mimar Sinan bütün eserlerini, camilerini,minarelerini, şadırvanlarını,kubbelerini,su kemerlerini,çeşmelerini,hamamlarını,köprülerini,medreselerini, inceliklerini ve nezaketli,zarif yapılarını,İstanbul’daki diğer eserleri,cumbalı evleri, kenar mahallelerdeki sokakları, çeşmeleri,satıcıları,sucuları,yoğurtçıları,şerbetçileri,bozacıları,at ve eşek üzerinde sebze satan çiftçileri kısaca ne gördüyse anında belgelendirdi.

Fotoğraf hakikattir sanat olamaz diyerek, keşke işim deklanşöre bastığım an bitse diyerek,Hayat dediğin küçük adımların hikayesidir diyerek. Ben bir foto muhabiriyim . Kibar insanların yapacağı iş değil muhabirlik, Fotoğraf tarih olayıdır diyerek, bir makine ile tarihi durduruyorsun . Hayatı çekerim ben, bir insanın derdiyle uğraşırım, insanın hayatını ve dertlerini çekerim diyerek. Bu nedenle hayat size verilmiş boş bir filmdir, her karesini mükemmel biçimde doldurmaya çalışın. Fotoğraf konusunda şanslıyım çünkü olay beni buluyor. Sevgisiz insan, insansızda fotoğraf olmaz diyerek. Bir yazar sandaldaki adamı anlatır. Fotoğraf ise insanlara sandaldaki adamım arkasındaki bulutu da gösterir. Sanatçı müziği yazandır. Müziği çalan ise kemancıdır. Bunlar sanat eserini sergiler sadece. Sanatçı ise sanatı yapan adamdır. Diyerek .

‘’Tarih en büyük şeydir benim hayatımda. Bir foto muhabiri kimdir biliyor musun? Görsel tarihçidir.Tarih artık bugün görsel yazılacaktır.Sen bugün yakın tarihteki katliamları yazıdan mı okuyorsun yoksa fotoğraflardan mı görüyorsun.? Hangisi aklında kalıyor. Hangisi daha güvenilir? daha gerçek. Onun içindir ki tüm polisler hep fotoğrafçıların peşindedir. Makine kırarlar. Çünkü kendi istedikleri yazılsın istiyorlar memlekette.’’

Gazeteci Coşkun Aral bu konuda görüşlerini şöyle anlatıyor.’’Kafamdaki idollerden biridir. O sadece bir fotoğrafçı  yada fotoğraf sanatçısı değildir. Gazeteci, haberci, ve bütün bu toprakların en ince ayrıntılı dokusunu ulusa açıp evrensele ulaştıran bir usta. Ondan çok şeyler öğreniyorum. Elli yıldır konuşuyoruz. Ara Güler fotoğrafçı kimliğinin yanı sıra çok ta iyi bir tarihçidir. Mesela Yavuz zırhlısı’nın  söküm aşamasında o geminin parça parça  ayrılma evresini saniye saniye fotoğraflamıştı. Yavuzun bu topraklara gelişini Sivastopol’ü ve Odesa’yı bombalamasında kimlerin yer aldığını, neler olup bittiğini, hep Onun tarihçi ve araştırmacı kimliği sayesinde öğreniyoruz.’’

Ara Güler bizim  önemli bir varlığımızdır. Bu nedenle onu hakkıyla anlamamız ve tanımamız gerekir. Kendisi bu zamana kadar dünyanın çok ülkelerinden ödüller aldı. Kendine nişanlar verildi. Ara Güler  Türkiye dışındaki ödüllere fazlaca değer vermedi. ‘’Yaşadığım ülkenin insanlarının benim çalışmalarımı beğenmesi, bana unvanlar vermesi beni mutlu ediyor.’’ 

O bir İstanbul fotoğrafçısıydı. O kendini dünya fotoğrafçısı olarak görse de. İstanbul’un gözleri önünde olumsuz değişmesinden çok üzüntü duyuyordu.’’Şehrin estetiği değişti. Uygarlık ileriye gidiyor ama insanlık güzellik anlayışını kaybetti. Eski şehirden hiçbir şey kalmadı’’demişti. İstanbul’un kaybolan değerlerini anlamak için fotoğraflarına bakmamız yeterli. Eğer bir İstanbul tarihi yazılacaksa Ara Güler fotoğrafları olmadan yazılamaz. Ara Güler kendisi başlı başına bir mirastır. Çok önemli bir bellektir.

Ara Güler  İstanbul’un gözüydü, İstanbul’u şimdiki haline getirenlere kırgındı, belleğindeki İstanbul’a hüzünle bakıyordu. O bir an fotoğrafçısıydı, o anlarların kahramanları öksüz kaldı. Bıraktığı milyonlarca fotoğraflarıyla  gönüllerde ve belleklerde ebediyen yaşayacaktı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir