Köşe Yazısı

Yazar ve Pilot Halil Açıkgöz ile Konuştuk

   ’’İlk Cümleyi Yazmam Tam 3,5 Saat Sürdü’’

1.Sizi tanıyabilir miyiz?

Nüfus cüzdanımda yazan 1970 yılı. Annemin zor hatırladığı babamın gurbette çalıştığı için bulunamadığı, amcamın ise hiç unutmadığı doğum günüm ise 26 Aralık 1969. Doğduğum yer Salihli Poyrazdamları Köyü. 

Doğumdan sonra köy yaşantısı ve bir de İstanbul maceramız var aile olarak. Oraya sülalece ekmek aramaya gidilmiş. Çünkü köyde toprağımız yok. Dedeme başkalarının topraklarında rençber olarak tütün dikmek pek cazip gelmemiş. Ben 10 aylıkken gitmiş gelmişim. Sonra da 5 yaşına kadar köyde bulunduk. Daha sonra babam İzmir’de buldozerde çalışırken ani bir kararla Akhisar’da bir buldozere ortak oluyor. Kalfalıktan kurtulup kendi işinin sahibi olduğu için Akhisar’da bir hayat kurmak istiyor. Ben beş yaşımdaydım, kız kardeşim yeni doğmuştu. Annem, ‘’Çocuklarım okusun. Akhisar bizim için büyük şans dilerim bir daha köye dönmeyiz de çocuklarım okur.’’ Diye dua edip ümitleniyor. Akhisar’da Misak-ı Milli İlkokulu’na başladım. Oradaki öğretmenim çok iyiydi. Bana çok iyi temel vermiş. O yaz babam trafik kazası geçirdi. Kazadan sonra ayağı sakat kaldı ve Akhisar’da duramadı. Çalışamayınca, para da tükenince köye dönmek zorunda kaldık. Annemin duası tutmadı. 

Köyde iki yıl boyunca ilkokula gittim ama Misak-ı Milli’de öğrendiğinizin üstüne ne koydunuz? Derseniz çok az şey koyabildim. Tekrar okuyabilme şansımın şehirde olacağını anladığım için bende bir yatılı okula gitmeliyim diye düşünmeye başladım. Daha önceden babamın kuzeni yatılı okulu kazandığı için bana örnek teşkil ediyordu. Kendi kendime karar verdim, evdekiler de destekledi. Köyde bir ortaokul vardı ve başarılıydı. Oradan çok fazla okuyup meslek sahibi olan köylülerimiz var. Benim dönemime gelince o okulda sadece 3 öğretmen kalmıştı. Matematik, Fen Bilgisi ve Tarih derslerinden başka öğretmen kalmamıştı. Olmayan branşları ilkokul öğretmenleri ile dolduruyorlardı. Bu durumdan dolayı oradan mezun olanlar hiçbir okulu kazanamıyorlardı. Küçücük kafamla yatılı okul sınavlarına girmeye karar verdim ve Manisa parasız yatılıyı kazandım. İlk gittiğimde çok zorlandım ama Misak-ı Milli’nin verdiği sağlam temel ile bu badireyi de atlattım. Ailesini utandırmak istemeyen, okumayı kafaya koymuş bir çocuktum. Arayı kapatmak için çok çalıştım. 

Ortaokuldaki sıra arkadaşımın askeri lisede okuyan kuzeni vardı. Kuzeninden gelen fotoğrafları bana gösterince, ailemin ekonomik olarak zorlanmaması adına askeri liseye girmeye karar verdim. Kuleli Askerî Lisesi’ni kazandım. Kuleli ’de kara subayı olmaktan son sene vazgeçtim. Bu kararımda Top Gun filminin etkisi yüksektir. Hava Harp okulu sınavlarına girdim ve kazandım. Mezuniyet 1992, Çiğli Uçuş Okulu 1994, daha sonra Konya. Konya’dan sonra ilk tayin yerim Eskişehir. Orada 7 yıl önleme pilotluğu yaptım. Sonra Malatya’ya geçtim. Orada da hava önleme pilotluğuna devam ederken bombardımancı oldum. Malatya da 5 yıl görev yaptıktan sonra Eskişehir’e döndüm. 

O dönemde Ergenekon olayları başlayınca beni aktif bir Atatürkçü gördükleri için çullanma başladı. Açıkçası ben de rahat durmuyordum. Ve Ergenekon’dan dava açtılar. Asla ayrılmayı düşünmeyen bir subayken ayrıldım ve Pegasus Hava Yolları’na geçtim. 12 yıldır da Pegasus Hava Yolları’nda görev yapıyorum.

2.Pilot olmaya nasıl karar verdiniz?

Babam askerken kargo uçağının yanında çekilmiş bir fotoğrafı vardı. Ve babamı askerde ziyarete gittiğimde önümden bir kargo uçağı kalkmıştı, etkilenmiştim. Babam paraşütçü komando olduğu için o uçaklardan atlamış. Çocukluğumda bütün geçen uçaklarda babam var sanıp el sallıyor ve şeftali istiyordum. 

Köy yerinde pilot okulu nerededir, kim nasıl pilot olur? Bilmiyorsun ki. Bilmeniz de mümkün değil. Askeri liseye kadar da böyle bir şansım olduğunu bilmiyordum. Askeri lisede 1986’da sinemalara Top Gun filmi geldi. Harbiyelilerin hepsi bu filmi seyretmek için sinemalara koştular. Onları yolda görüyorduk kıyafetleri filan çok hoşumuza gidiyordu ama Hava Harp Okulu o kadar alevli bir rüya değildi benim için. O filmden sonra ben pilot olmazsam olmaz dedim. Ve Tup Gun filmini seyrettikten sonra gözlerim bozulmasın diye askeri lisede adam gibi ders çalışmadım. Bu yüzden askeri liseyi orta derecede bitirdim. Allah’tan harp okulu sınavları yazılı değildi. Sağlık muayenesi ve mülakattı. Sağlık muayenesinin ardından da tek kişilik uçuşu pervaneli uçaklarda başarmanız gerekiyor. Yaşınız daha 18 ve araba kullanmayı bile bilmiyorum. Yanlış hatırlamıyorsam 11 sorti hakkınız var ve 11 sorti sonunda o uçağı tek başınıza indirmeniz gerekiyor. 7. veya 8. Ara kontrolde hocam ‘’Bu çocuk tamam.’’ Dedi. ‘’Çok erken 2 sorti daha uçsun.’’ Dediler. O sınavı geçerek pilot olmaya hak kazandım. Sebebi çok başarılı olmam değil solak olmamdı. Çünkü uçak sol elle kullanılıyordu. Onun çok büyük avantajını yaşadım. 

         3.Mesleğinizin güzel ve zorlu taraflarından bahseder misiniz? 

Asker pilotken nöbetler intikaller nedeniyle ömrümün büyük bir bölümü evden uzak geçti. Özellikle Kardak krizi zamanında ya da Dalaman’da intikalde. Nöbetlerden dolayı hafta sonu tatilimiz bile olmuyordu. Silahlı kuvvetlerde kendi içinizde çok sosyalleşiyorsunuz. Sonuçta bir lojman hayatı var. 

Sivilden dostlarımız olmuyor mu? Oluyor. Eskişehir bir kültür şehri. Tiyatrosuna, konserine eşimle ve sivil dostlarımız ile çok gittik. Mesela Levent Üzümcü tiyatro son sınıfta okurken arkadaşım oldu. Çünkü ben tiyatro aşığı bir adamdım. Açığı böyle kapatıyordum. Bir de benim enerjim yüksektir. Sıkıştırılmış dar alanlarda yaşadığım için, dar alanları çok keyifli hale getirmeye çalışıyordum. 

Sivil havacılık ise mesai olarak bundan daha da berbat bir durum. Saati yok cumartesi, pazarı yok. Tatiliniz hafta içine denk gelince çocuklarınızla bir şey yapamazsınız? Onun açığını da part time çalışmakla kapatıyorum. Ayda 1 hafta ücretsiz izin kullanıyorum. Şirketin öyle güzel bir uygulaması var. Yani 3 haftalık maaşla çalışıyorsunuz. Bunu kabul ettim. O sayede 42 yıldır uğrayamadığım köyüme arada bir gelip uğruyorum. Yakın olmak için İzmir’e yerleştim. Hafta içinin dar zamanlarında çocuklarla bir şeyler yapmak istiyorsak yapabiliyoruz. Sosyal hayat bekleyen insan için bu mesleği önermiyorum.

4.Sizin bir de yazarlık tarafınız var. Yazmaya nasıl karar verdiniz? Bugüne kadar yazdığınız kitaplarınız hakkında bilgi verir misiniz?

Çok kitap okuyordum. Kitap hayal dünyamı geliştiren, ufkumu geliştiren en güzel bir pencere. Nöbetlerimiz çok oluyor, gittiğimiz yerlerde elimizin altında kitap olmasını değerlendiriyorum. Kitapları okurken aklıma şu geldi. Bunu ben niye yapmıyorum? Dedim. Sağa sola ufak ufak bir şeyler yazıyordum. Babaannemin anlattığı 10 dakikalık kendi babaannesinin hayat hikayesi mi etkiledi? Babaannem mi etkiledi? Yoksa mezarından beni rahatsız mı ediyordu? ‘’Oğlum benim hikayemi yaz.’’ Diye orasını bilemiyorum. Son zamanlarda bu aile dizilerinde çıkıyor ya genlerinizden birileri size mesaj gönderiyormuş falan belki de öyle bir şey. Ben yazmaya istekliyken ama bir türlü kalemi elime alamazken akrabalara haber saldım bilginiz varsa benimle paylaşın çünkü ben kitap yazmayı kafaya koydum diye. Tam olarak ne zaman başladım? Büyük kızım tam 14 yaşındaydı. Helme’nin hikayesinin başladığı yaştaydı. Hastanede onun başındayken ve şirkette müdürlük yaptığım dönemde gelen maillerden o kadar sıkıldım ki, her şeyi bir kenara bıraktım; bir Word dosyası açtım ve Helme’yi yazmaya başladım. İlk cümleyi yazmam tam 3,5 saat sürdü ama kitap 4,5 ayda bitti. 

O kitabı yazınca insan tabi gaza geliyor. Kafamda bir sürü anı var, bir sürü proje var. Bir taraftan da Helme’nin devamı olmalı diyorlar. Onun devamı Torun Helme’yi yazmam lazımdı. O da çocukluğumun bittiği yer. Hemen akabinde o kitabı yazmaya başladım. Bir gün Sunay Akın bir gösterisinde Pegasus atını anlatırken; ‘’Sanatçıları, şairleri ve kanatlarında ilham taşırdı Pegasus.’’ Dedi. Ve seyircilerden biri olan bana dedi ki, ‘’Halil Açıkgöz kaptan sen uçağında ne taşıyorsun?’’ Sahnede gösterisini yapan bir adama orada cevap vermek hoş olmazdı. Ama içim içimi yedi. Ertesi sabah telefon açtım kendisine. Esprili bir şekilde abi ben de kabininde senin gibi şair ve yazar, kokpitinde de hasbelkader bir yazar taşıyorum dedim. O da ‘’Bu harika bir şey. Bunu bir tanıtımda kullanabilirsin, bir kitap çıkar bundan. Sen bunu başarırsın’’ dedi. Ben bunu düşünmeye başladım. Ertesi sabah uyandığımda Umay ve Pegasus’un küçük prens adında son paragrafını yazdım. Çünkü küçük prens bende bir ukdedir. Dedim ki sonunu yazdıysam başını getiririm. Ve Umay ve Pegasus öyle çıktı. 

Çocukluğumun Bittiği Yaz kitabım hemen hemen bitmek üzereydi ve onu da bitirdim. İki kitap bir arada yazıldı gibi bir durum oldu. Çocukluğumun Bittiği Yazı önce yayınlamak isterken birden şöyle bir düşünce doğdu. Dedim ki kitap durum kitabı, bir aksiyon yok. Yeni nesil aksiyon istiyor. Tütün çardağında dedesi, babaannesi, amcası ile yaşamış travması olan bir çocuğun hikayesi. O yüzden Umay ve Pegasus’u öne aldım. Umay ve Pegasus çıktıktan sonra kitabımın başarısını gördüm. 3. baskıyı yaptı. Kültür Bakanlığı 300 adet aldı. Satış da devam ediyor. Şimdi de Umay ve Pegasus-2 gibi bir kitap bekliyorlar benden. Çocukluğumun Bittiği Yaz’ı yayınevine verdim. Dedim ki bu bir durum kitabı, isterseniz basmayabilirsiniz. Ben ileride bir gün ailem için, köyümdeki insanlar için kendim bastırabilirim. Fazla değil 3-4 ay geçti? Yayınevi sahibi aradı ‘’Biz bu kitabı basacağız.’’ Dedi. ‘’Bak ben sana editörün notunu göndereyim.’’ Dedi. Editör demiş ki ‘’Çağan Irmak bunu film yapmalı.’’ Benim kendimce etkilenmeyeceklerini düşündüğüm kitap onlar için çok değerli olunca o da basıldı. 

Artık bu beslenme şekliniz oluyor. Parayı havacılıktan kazanıyorsunuz ama ruhunuzun kazandığı şey buradan oluyor. Duramıyorum, yazıyorum. Benim Twitter ve Instagram’da her sabah her güne özel günaydın mesajlarım var. O anki ruh halim veya gözlemlediğim bir olayla ilgili mesajlar. Bu kış kafaya koydum Pegasus-2’yi bitireceğim. Ayrıca başladığım hikâye kitabımın hikayelerini yerleştireceğim. Her halde 365 Gün Günaydın adında bir kitap çıkacak. 5-6 kitaba doğru gideceğiz. Emekli olursam çekilmem ben(!) Devamlı yazacağım galiba.

Aslında Ben Umay Pegasus’u yazarken bir kitabında Atatürk’e diktatör diyen ve kendisi benim gibi pilot olan Fransız yazara bir kitabımda cevap vermek istiyordum. Onu da gerçekleştirdim. İsterse mezarında duyar. Umurumda değil. 

5. Gençlere neler önerirsiniz?

Ben çocuklarıma yaptığımı söyleyeyim o zaman. Büyük kızımın çok kitap okumasını istedim. Fena okumamış ama o biraz kendi dünyasında yaşadığı için onları takip edemedim. Onun bir kütüphanesi var ama ilgi alanları farklı bir çocuk. Armut dibine düşecek diye bir şey yok. 

Ama küçük biraz bana benziyor. Duygusallığı, romantikliği, hassaslığı. Onun okuduğu kitaplar yeni yeni oluşmağa başladı ve çok mutluyum. Niye? İlkokul 2’den 3’e daha yeni geçmişti. O dönemde ben 3 kitap okumuştum.  Ama benim kızım deli gibi kitap okuyor şu anda. Ve ben onu ödüllendirdim. Dedim ki haftada bir kitap bitir bunun ödülü olacak. 

Gençler kitap okusunlar. Neden kitap okusunlar? Okulda verilen eğitim tabi ki önemli ama insan olmak için, hayatta yerinizin olması için, kendinizi ifade etmek için kitap okumak dışında hiçbir çareleri yok. Şimdi sesli kitaplar çıktı. Yeniliklere karşı biri değilim ama sesli kitaplar hayal kurmanızı biraz engelliyor. Aslında ses hayal dünyasına girmeyi engelliyor. Ondan dolayı daha çok okumalarını tavsiye ediyorum. Okumak onları kurtaracak. Rahmetli oldu. Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filminin yönetmeni Tavşanlı’nın köyünden bir adam; ilkokul mezunu, çok kitap okumuş ve yönetmen olmak istemiş. En sonunda bu filmi yönetmiş. 

Bir de benim okul arkadaşım var. Okulu yarıda bırakıp köyüne dönüp çobanlık yapan. Biz eğitimliyiz ama kültürlü olanlar onlar. Çünkü heybesinde kitap taşımış adam. Umay ve Pegasus kitabıma aldığım bir sözü var. Dertlendiğim bir gün bana ‘’Efe sofrada sadece tatlı servisi yok, acı servisi de var. Anana nazın geçer, hayata geçmez.’’ Dedi. Bu adam bir çoban. O yüzden okumak lazım. Paralarını kültürel şeylere harcasınlar. Tiyatroya gitsinler. İnsanın gelişiminde çok önemli bir yeri var. Harçlıklarını kitaplara yatırsınlar, gerekirse seyahatlere yatırsınlar. İlber Ortaylı Hoca’nın dediği gibi dünyayı gezsinler. Aldığınız eşyalar eskiyor, sokaklarda arabalar çürüyor. Hayatınızı yatırıyorsunuz o eşyaya ama verdiği mutluluk anlık, uzun süreli değil. Okumak ve kültürel faaliyetlerin içinde olmak bir birikimdir. Toplumda ortamlar içinde size verdiği mutluluk hiçbir şeye değişilmez. 

6. Başınızdan geçen ilginç bir olayı okuyucularımız ile paylaşır mısınız?

Ben Helme’yi yazdım. Tabi köyümün Facebook sayfasında sağ olsun Serdar ağabey tarafından tanıtılmış. Şu anda Salihli’de yaşayan ama bizim köyümüzde de yaşamış Zeynep adında bir kız çocuğu, ben hiç tanımıyorum. Bu kitabımın tanıtımı yapılır yapılmaz almış okumuş. Ve yaptığı yorumu size okumak istiyorum. O yorumu okuduğumda yazma hayatım da o kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum. Size de okuyayım. ‘’Adını koyamadığım bir durum. Cumhuriyet yok, lider olarak Atatürk yok, kadına verilen haklar yok, kadının yüceltilmesiyle ilgili Mustafa Kemal’in adımları yok. O günlerden bugüne ne değiştiğini, kadının toplumlumdaki yerini, değerini sorgulamamız ve laikliğe, cumhuriyete daha sıkı sarılmamız gerektiğini adeta gözümüze soktuğu için Helme’yi unutturmayan babaanneye ve bunu ustalıkla kaleme alan yazarımıza teşekkür ederim.’’ Benim hayatımda son zamanlarda bundan daha ilginç, bundan daha değerli bir şey yok.   

Önce Yazar, Sonra Pilot.

SAKÜDER’in (Salihli Kültür Sanat ve Edebiyat Derneği) yönetimindeki arkadaşlarla bir toplantımızda Salihlili bir pilot varmış onunla söyleşi yapmak istiyorum tanıyan var mı? Diye sorduğumda, yönetim kurulu üyelerimizden Serdar Kemer Bey ‘’Bizim köyümüzün (Poyrazdamları) çocuğu’’ dedi. Beni Halil Açıkgöz hakkında bilgilendirdikten sonra iletişim kurmam için cep telefon numarasını verdi. Sağ olsun, Halil Açıkgöz Bey’le iletişim kurmamı sağladı. Halil Bey aynı zamanda hayatının şekillenmesinde büyük rolü olduğunu söylediği ve bizim kuşağın iyi tanıdığı eski Milli Eğitim Müdürlerinden Adil Açıkgöz’ün yeğeni.

Söyleşinin tanıtım başlığını ‘’Pilot Halil Açıkgöz ile Konuştuk’’ şeklinde yazarım diye düşünmüştüm. Ama söyleşimiz bittiğinde Halil Bey’in yazarlığı ilginç mesleklerden biri olan pilotluğunu gölgede bıraktı. Herkes pilot olabilir ama yazar olamaz diye iddialı bir şey söylemek istemiyorum. En azından pilotluk eğitimini alan birisinin başarma şansı var. Ama yazarlık öyle mi? Ciddi bir kültürel birikim istiyor. Söyleşinin büyük bölümünü Halil Bey’in yazarlık yönü kapsadı. Söyleşiye başlamadan önce kısaca bir sohbet yapmıştık. Bu sohbetimiz sırasında ‘’ 2,5 ayda 17 kitap okudum.’’ Deyince adeta şok oldum. Kendi adıma cidden hayıflandım. Bu ayda ortalama 6 veya 7 kitap okuyor demek. Müthiş bir performans. Bu durumda ben ayda kaç kitap okuduğumdan bahsetmesem iyi olacak galiba (!)

Hayata dezavantajlı olarak başlayan küçük Halil; ailesinin desteğiyle ve kendi çabalarıyla dezavantajını avantaja çevirmeyi başarmış. Sanata ve okumağa olan düşkünlüğü onun Sunay Akın ve Levent Üzümcü gibi önemli sanatçılarla arkadaşlıklar, dostluklar kurmasına vesile olmuş. Çalışırken bu performansı gösteren Halil Açıkgöz emekli olduktan sonra nasıl bir performans gösterir? Onu da siz tahmin edin. Ben kendisini tanımaktan çok memnun oldum. Başarılar diliyorum.   

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir