Duyguların Dili Şiir Köşesi Hazırlayan:
Hatice Değirmenci Dirgen
Ve güneş çalmış gülümsemeni
Sen saçıyor aşkla ardından
Dağların…
Ve yeni umutlar yogruluyor
Tan yeri kızılında
Bahar tazeliğiyle kokun,
Sararken dört bir yanını
Bu şehrin,
Bilsen her zerresi nasıl da
Sana muhtaç ve hasret
Sessiz bir bahar sabahında,
Yeniden yeşeriyor anılar
Çiseleyen yağmurlarda
Geçip giden onca zamana
Meydan okurcasına
Herseyin ardinda sen
Bir bilsen
R.Ö.ERDOĞAN
BİR AN OLSUN UNUTMADIM
Arar sorardın sen, canın istese,
Epeydir ses seda yok nedense….
Sen beni çok çabuk unuttun… Bense;
Seni bir an olsun hiç unutmadım….
Dünyamda bir tek sen oldun her zaman,
Bir volkan oldun yüreğimde yanan….
Çok sevenler olsa da beni, inan;
Senden başka canan ve dost tutmadım..
Balın üzerine pekmez yenir mi?..
Atı koyup, eşeğe binilir mi?…
Sen varken, başka canan sevilir mi?..
Başka bir sevgiyi asla tatmadım….
Gündüz aklımda, gece düşümdeydin,
Nefesimde, aşımda, işimdeydin….
Her an hayalin ile karşımdaydın,
Yastığı sen yaptım, sensiz yatmadım…
Gözlerim yolda, kulağım sesteydi….
Aşkın ya şiir olur, ya besteydi..
Gönlüm, sensiz her dakika yastaydı,
Seni düşünmeden nefes yutmadım…
Şu gerçeği unutma hiç, iyi bil;
Sana olan şu sevgimden emin ol..
Senden başkasına yanmadı bu kul,
Sözümde durdum, seni hiç satmadım….
SEDAT GÜNAY
YİTİK
Huzur yitiğimdir, bir gören var mı?
Görürsen bırakma, tut bana ger!
Beni de sımsıkı candan sarar mı?
Görürsen bırakma, tut bana ger!
Gurbetten sılaya esen yelde mi?
Bülbülün sevdiği kızıl gülde mi?
Bedenin konduğu beyaz tülde mi?
Görürsen bırakma! Tut bana ger!
Dilberin sîneyi yakışında mı?
Gözlerin eriten bakışında mı?
Bir kalbin bir kalbe akışında mı?
Görürsen bırakma! Tut bana ger!
Kurgandaki yalnız, mahzun taşta mı?
Sevgiliye özgü, keman kaşta mı?
Giden gelmiyormuş, acep Muş’ta mı?
Görürsen bırakma! Tut bana ger!
Anason kokulu mey hanede mi?
Teganni nakışlı, ney hanede mi?
Ateşe râm olan pervanede mi?
Görürsen bırakma, tut bana ger!
Elde mi, dilde mi, serde ‘us’ta mı?
Yağmurda, pide, ya da ‘pus’ta mı
Gazele işlenen kutlu ‘yas’ta mı?
Görürsen bırakma! Tut bana ger!
Kimisi huzuru, serapta bulmuş,
Kimisi inkârla, nârda kül olmuş,
Kimi Leyla sanmış, çölde kaybolmuş,
Görürsen bırakma! Tut bana ger!
YAŞAR ÖZKAN
ZALİMİN BİRİ
Aldandım sever gibi görünüşüne
İnandım masum gülüşüne
Nasıl gönül verdim bilmem o zalime
İnsan evladı zannetmiştim değilmiş meğerse
Herşeyi yalanmış
Beni de iyi niyetimi de kullanmış
Hani demişler ya ,
yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış
Alnın da yazmıyor ki meğerse şeytanmış
Çık birer birer tüm oyunları
Eline ne geç bilmem , ama aldı ahımı
Yerle bir etti tüm duygularımı
Ne hakkımı helal ederim ne de
affederim o vicdansızı….
Niyazi Emrem
GİTTİ
Ölümlü dünyada yaşarken mahşeri
Kim dost kim düşman bilmedim gitti
Karanlıklara bıraktım doğduğum yeri
Gurbet ellerinde gülmedim gitti
Çıkmadı yolum kalleşlerden başkasına
Ayaz oldu mevsimlerim hep kışçasına
Yalnız dolaştım cihanı bir kurtçasına
İtlerin merdini görmedim gitti
Konuştu ardımdan yüzüme gülenler
Yarı yolda bırak benimle gelenler
Bitmek tükenmek bilmedi yılanlar
Çekip başlarından vurmadım gitti
Yaşamadım haya kendi gönlümce
Ah çekip ağlamışım böyle ömrümce
Ne kötü adammış deselerde görünce
Sevdiğim insanları kırmadım gitti
İnandım kadere karaymış yazısı
Sardıkça yaramın dinmedi sızısı
Mutludur desede gülerken bazısı
Kimseden hesabı sormadım gitti
Rüzgarlara kapıldım savrula savrula
Tütmedi dumanım kavrula kavrula
Bülbül olupta konamadım bir dala
Aklımı güllere yormadım gitti
Mahzuni Akgül
ADAMLIĞI TAŞIMAK
.
Bakma yüzümün mahkemelik olmasına,
Yüreğim yufkadır ama adım işte gardiyan
O yürekte idamı bekleyen vefasızlar var,
Sırtına vuranlara hazırlanmış sehpa dolu.
.
Bu yüzden asıktır yüzüm, tek çözüm işte,
Karanlığı ezerek aşıyorum çaresizlikleri,
Yıkıyorum örülü hasret duvarlarını burda
Yüreğime usulca eğilip sus gardiyanım.
.
Yüreğime dokunmayın istiyorum o yaralı,
Gözlerim dalıp dalıp gidiyor bu nöbette,
Nefesimde yitip gitmek üzere gece zor,
Ve sabaha kadar dizlerimden çekiyorum.
.
Oysa ki! sevdamı solumak istiyordum,
Bazen dayanmak acı hayat ve mesleğim,
Tesellim oluyor nereden vurursa vursun,
Bazen yaşamaktır ayakta durabilmek.
.
Soluksuz gece bitiyor nöbette tükendi,
Sevgisiz kalbim duracağını bilmek ağırdır
İnsanlara layık olabilmek burda çalışmak
Zor arkadaş yüreğinde adamlığı taşımak.
.
Osman SAĞBAŞ
Yüreğim
Bin bir umutlarla
Ve heyecanlarla
Öylesine doluyken
Her gün bir vahşet
Her gün bir acı haber görmekten
Gözlerim bir o kadar yorgun
Her gün sesini duyuramayanların
Çığlıklarını,haykırışlarını duymaktan
Kulaklarım bir o kadar yorgun
Bedenim
Kimsenin yükünü kaldıracak kadar, dinç değil
Hayan bütün yükünü omuzlamış
Eğrilmiş,bükülmüş bir bel
Acı içinde kıvranan bir beden
Yaşama tutunmaya çalışan bir el
Sağır duyarsız olan yürekler
Herşey bir beden de toplanmış
Bütün yükü çekemeyen beden
Bitap düşmüş bir o kadar yorgun.
Kalabalıklar içinde yalnız kalmış
Hayata karışmak yerine
Bir köşede inzivaya çekilmiş
Huzursuz yorgun bir beyin..
Bu bedende baş olmaya çalışan
Ama başaramayan
Yorgun bir beyin…
Ayaklar yorgun
Beden yorgun
Gözler yorgun
Düşünceler yorgun…
Gülgün Solmaz
TAN AĞARTISI DUYGULARIM
Çok değil birkaç mevsim önceydi
Yaşadıklarımız.
Bahar güz arası hikayemiz
Toz pembe düşlerimiz vardı;
Hiç gerçekleşmeyen.
Hüzne kanat çırp şu zavallı yüreğim,
Nem varsa gönül hazinemde
Dökülsün bulutlardan gözlerine.
Oysa ben çoktan düşmüşüm yüreğinden
Tan ağartısında ..
Susuyorum;
Susuyorum da
Sadece çığlık çığlığa yüreğim işte
için için kızgınlıklarını haykırıyor
Hayata dair.
Ruhum üşür gülüm üşür
Sensizliğin kölesi saatlerim.
Boğulur tüm duygularım özlem vurdukça.
Bir bir cümlelerim unutulur dilimde,
Bir yudumluk sevgi takılır boğazıma
Tan ağartısı nefesimde..
Yakamoz misali gölgem düşerken yollarına
Yorgun bedenim kaybolur düşlerimde
Bendeki ben şimdi çok uzak yüreğimden
Adını andıkça uykular gelmez gözlerime
Vedasız sonumuz ,yarınlar olmuş ,
Tan ağartısı arzularım kaybolmuş.
İki mevsim arası takılı kaldı aşkımız
İki mevsim arası kırdın ümidimin kanatlarını
Sarı sonbahar sabahında
Koyuverdin hüznü koynuma
Çenk açan mahkum gibi
Kesikler açtın duygularıma.
Mahkum en sensizliğe,
Ben hala kabullenme sancıları çekiyorum.
Oysa ben çoktan düşmüşüm yüreğinden
Tan ağartısında
Saniye Kara
MESCİD-İ AKSA
Mescid-i Aksa’da bitmezken zulüm
Göz ucuyla bakıp sefaya daldık
Çocuk bedenlerden utandı ölüm
Mazlumu koruyan zırh olamadık
Her Ramazan çekilen bu çileye
Bakıp nasıl varacağız secdeye
Lâyık mıyız o mübarek geceye
Kıyama kalkıp da bir olamadık
“Kahrolsun” diyerek baktık uzaktan
Kılımızı bile kıpırdatmadan
Kaç milyarız ama hiç utanmadan
Tek tek saysan yine kırk olamadık
“Kahrolsun İsrail” demek yetmiyor
Kahrolsun demekle zulüm bitmiyor
Mazlumun gözünde yaşlar dinmiyor
Zulme dur diyecek güç olamadık
Asırlık emanet mahzun ağlıyor
“Yeter ark gelin” deyip çağlıyor
Feryadı figanı yürek dağlıyor
Yangına dökülen su olamadık
Filistinli çocuk haykıra dursun
Kal israilin kâbusu olsun
Küffarın üstüne iman savursun
Zalime alan taş olamadık
Bir olup imanla vursa sineler
Yıkılacak birer birer kaleler
Elinde sancakla bir yiğit bekler
Yiğidin ardında er olamadık
Abdülhamit gibi okuyup meydan
Tarihe yeniden katamadık şan
Müslümanım diyen ey ehl-i iman
Alem-i İslam’a baş olamadık.
MUSTAFA GÖKCEN
Kaybolan Yıllarım Davacı Sana
Nasıl kandım sana, nasıl aldandım?
Kaybolan yıllarım davacı sana
Yıllardır tek seni sevdiğim sandım
Asırlar boyunca dert verdin bana.
Kızayım diyorum, kızamıyorum
Senli diyarlarda gezemiyorum
Kararmış gönlüne sızamıyorum
Asırlar boyunca dert verdin bana.
Hani o gidişin bir mayıs günü
Benimle bıraktın, sancılı dünü
Nasıl unuturum, sensiz düğünü
Asırlar boyunca dert verdin bana.
Tuna’nın kıyısı, Gündüz’e hasret
Bir kerecik olsun ben geldim farzet
Acı, hüzün ve dert, bir dolu kasvet
Asırlar boyunca dert verdin bana.
Kaybolan yıllarım davacı sana.
Gündüz Aydın