Köşe Yazısı

Yaman Arıkan’ın Ardından

Sanırım lise yıllarıydı, Yaman Arıkan
adını duyuyordum çevremden.
Dibek Dağı kırsalından İstanbul’a
gittiğini, yazar olduğunu, kitapları
bulunduğunu söylüyorlardı.
Kitap merakım, nerde bir kitap görsem,
hemen yazarına, içindekilere bakma arzumu
kışkırtıyordu.
Komşuların birinin rafında rastladığım
ciltli bir kitabın üzerinde, çeviren Yaman
Arıkan yazıyordu.
Hemen yüklük üzerindeki raftan
indirdim, karıştırmaya başladım.
Yanlış hatırlamıyorsam Ebu’leys
Semerkandi’nin, “Tenbihü’l Gâfilin” adlı ahlaki
öğütler kitabıydı.
Kitap üzerindeki adını da ilk kez orada
görmüştüm.

xxx

Üniversite öğrencilik yıllarında birçok
yazarla tanışma, kimileriyle de sohbet etme
imkânı buldum.
Kim olursa olsun; dil, yazı, düşünce,
sanat ve kültürle haşır neşir olanların, insan,
hayat, varlık, geçmiş, gelecek algısını ve bu
alğının zihinsel oluşum süreçlerini merak
etmişimdir hep.
İstanbul Levazım Maliye Okulu’nda
asteğmen öğrenci iken, bir iki kafadenk hafta
sonları İstanbul’un tarihi mekanlarını keşfe
çıkardık.
Cağaloğlun’da kitapçıları gezer,
müzelere girerdik
Rahmetli Yaman Arıkan’ın da kendine
ait bir yayınevi bulunduğunu öğrenmiştim.
Bir hafta sonu da oraya gidip
kendisiyle tanışmayı planladım.
Heyecanlıydım, memleketli bir yazarla
yayınevinde tanışacaktım.
Zar zor mekânı bularak, oradaki
elemana kendisini sorup, Anadolu yakasına
kitap götürdüğünü öğrenince bütün hayallerim
suya düşmüştü.
Kafamdaki sorular tek tek kaçıştı.
Buluşma gerçekleşmeyince, nemli
Yerebatan Sarnıcı’nın en son noktasındaki
“meduza başı” civarında serinlediğimi
hatırlıyorum.

xxx

Aradan yıllar geçti.
Yazları, geleneksel el yapımı
çömlekciliğiyle ünlü ata yurdu Gökeyüp
Köyü’ne geldiğini, çevre köyleri de gezerek
dostlarıyla buluştuğunu, çocukluğunun geçtiği
mekanları gezdiğini duymuştum.
Erken yaşlarda gurbete çıkılmışsa,
sılanın her şeyi birer birer gözünde tüter
insanın.
O da erken yaşta okuma aşkıyla
gurbete düşmüşlerden.
İlkokuldan sonra, öğretmeninin
ısrarına rağmen babası okutmak istemez.
Dibek Dağı’nın serapa hür ve serin
tepelerinde keçi gütmek zorunda kalır.
Taşra sıkıntısını hissetmesi uzun
sürmez, zindan gibi gelmeye başlar yaşadığı
yerler.
Çobanlıkla bir yere varılamayacağını,
çemberin kırılamayacağını erken fark eder,
şehirde tahsilini sürdürmek için planlar
yapmaya başlar.
Tasarladığı plân gereğince, bir
çarşamba günü, keçileri dağda bırakıp, Salihli
pazarına iner.
Pazara gelen köylülerinden, altı
kişiden onar liradan altmış lira borç alarak,
bilmediği diyarlara yelken açar.
İstanbul’un yolunu tutar.
Öğretmeniyle buluşur orada.
Birçok sıkıntıya rağmen, öğretmeninin
de yardımıyla tutunur, taşı toprağı altın denilen
koca şehirde.
Zeytin misali, preslendikçe kalitesi
artar insanın derler ya…
Kamçı olur bu sıkıntılar, verime
dönüşür.
İyi bir lisede, Kabataş Lisesi’nde eğitim
alır, İstanbul Üniversitesi Filoloji bölümünü
bitirir.
Mezuniyet sonrasında, uzun süre
çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı ve çeviriler
yapar.
Telif eserler üretir.
Yunus Emre üzerine çalışmalar
gerçekleştirir.
Daha sonra, matbasını da kurarak,
kendini tamamen, kitap, araştırma ve yazma
faaliyetlerine verir.

xxx

Yunus Emre üzerine yoğun tetkikler
yaptığı yıllardı sanırım.
Kula, Emre Köyü’nde geleneksel hale
gelen, Yunus Emre’yi anma etkinliklerinden
birine katılmıştım.
Etkinlik sonunda, Yaman Arıkan
Hocam da İstanbul’dan katıldı diye
tanıştırmışlardı.
İstanbul’da gerçekleşemeyen görüşme,
hiçbir çaba göstermeksizin Yunus Emre’nin
manevi ikliminde gerçekleşmişti.
Engin, dingin, dolu bir başak kadar
mütevazı, yunus gönüllü biriyle karşı
karşıyaydım.
Birebir daha yakından tanıştık.
İstanbul ziyaretimi anlattım, memnun
oldu, pek yayınevinde bulunamadığını ifade
etti.
Yunus Emre üzerine derin sohbetler
yaptığımızı hatırlıyorum.
Hocam bu akşam dönmem gerekiyor,
uzun süredir buralardaydım. Keşke vaktimiz
olsa da daha çok muhabbet etsek, ama ben her
yaz memlekete geliyorum, inşallah yine
görüşürüz diyerek vedalaşmıştık.
Bir daha da görüşemedik.
İstiklal’de, 7 Haziran 2021 ‘de vefat
ettiği haberini okuyunca film şeridi gibi aktı
hatıralar.

xxx

Eserlerinden anladığım kadarıyla,
Onun Türk tarihi ve kültürüne bakışı
bütüncüldür.
Telif tercüme yirminin üzerinde esere
imza atan Arıkan’ın, çok uzun süre üzerinde
yoğunlaştığı, “Yunus Emre üzerine tetkikleri ve
İki Mustafa’mız” isimli oylumlu eserleri son
derce kıymetli ve anlamlıdır.
İki Mustafa’mızın arka kapak yazısı,
zihin dünyasını anlamamıza yardımcı olur.
“Türk Milleti, bugün yeryüzünde
bulunan Müslüman milletler içinde en talihlisi.
Zira, diğer Müslüman milletlerin bir Mustafa’sı
var. Bizim ise iki Mustafa’mız var. Birinci
Mustafa’mız, Tanrı’nın yeryüzüne en son
gönderdiği elçisi Muhammed Mustafa. İkinci
Mustafa’mız ise, bir devrede, “Türk Milleti’nin
adı-sanı yok olmasın” diye, ilahi iradece
bilhassa görevlendirilmiş olan Kemâl Mustafa
– Mustafa Kemâl.
Tanrı’nın elçisi olan birinci
Mustafa’mız, bize dünya ve ahret; ebedî saadet,
selâmet, huzur, sükûn ve güven yollarını
gösteren Mustafa’mız.
İkinci Mustafa’mız ise, Türk Milleti’nin
gelecek bütün nesillerine yeryüzünde ebedî var
olmalarını ve tarihi şan ve şereflerine yaraşır bir
konumda bulunmalarını sağlayacak ilke ve
esasları gösteren ve öğreten Mustafa’mız.
Türk Milleti, temelde bu vasıflardaki
iki Mustafa’ya sâhip bulunmakla, aslında çok
bahtiyardır. Geriye, yapması gereken sâdece bir
tek şey kalır. O da her iki Mustafa’mızın da
getirdikleri umdeleri, ilkeleri, esasları ve
prensipleri hayata geçirip titizlikle
uygulamaktır.
Zira hayata geçirilmeyen ve
uygulanmayan herhangi bir şey, aslında ne
derece iyi ve mükemmel olursa olsun, durduğu
yerde bir fayda sağlamaz.”

xxx

Rahmetle anıyorum

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir