Köşe Yazısı

Olacak olur…

Yeryüzünü kütüphane görenlerle, meta
olarak görenler arasında dünya kadar fark var.
İlk karşılaştığınızda hemen tanırsınız
onları.
Kütüphane görenlerin, kendi kitaplığı
da varsa sohbete doyum olmaz böyleleriyle.
Dijital değil, rafları olan, selüloz
kokan, kitapların elle çekilip alındığı
kütüphaneden söz ediyorum.
Kitaplığın oluşturulması, temin
edinilme hikayesi, nadir kitaplar en ince
ayrıntısına kadar sohbet konusu yapılır.
Evde fazlalık eşya gibi görülmesi,
gelen gidenin ağız ucuyla “hepsini okudun mu”
türünden müstehzi, bilgiç soruları yorucu ve
yıpratıcıdır bunlar için.
Varlığa meta olarak bakanlarla ne kitap
ne de kütüphane üzerine iki kelam edebilirsiniz.
Bundan sebep, iki bibliyofil bir araya
gelince, sohbeti bitiremezler…

xxx

Kütüphane müdürleri de Ali Emiri
Efendi gibi iyisinden bir bibliyofil ise, kitaplara
dair derin muhabbetler açılabilir.
Yok, kitap bekçisi ise, buzdan
heykelini geriden seyredersiniz.
Kütüphane Müdürümüz Gıyasettin
Yoca Bey sıcak, kültürlü, hoş sohbet, tam bir
kitap sever.
Odası resmiyetin soğukluğundan uzak,
bilgelik kokan bir mekân.
Pandemi öncesi canım sıkıldıkca uğrar,
kitap, kütüphane, tarih kültürü üzerinde
sohbetler ederdik.
Bu tür mekanlarda sadece müdürün
değil, tüm personelin aynı niteliklere sahip
olması, önemli.
Zaten kitaba pamuk ipliğiyle bağlıyız.
Onu okumaktan çok, vitrinde seyrini, duvarda
duruşunu severiz, yada imajından
faydalanmayı…
Bu mekanlarda oluşacak olumsuz bir
algı, bir şekilde gelenlerin kitaplardan
soğumasına da neden olabilir.
Kütüphanemiz bu yönüyle şanslı.

xxx

Geçenlerde Bergama Kütüphanesi
Müdürü Krates’den bir davet aldım.
Sohbet için Bergama Kütüphanesi’ne
çağırıyordu.
Sevdiğini beklemek yormaz insanı
derler ya , gitmekte…
Hemen yola koyuldum.
Harta Geçidini geçerek, Bakırçay
Vadisi’nin Ege’ye açılan kapısını kontrol eden,
yüksek bir tepede kurulan Pergamon’a, yüksek
yer demekmiş, vasıl oldum.
Dış surlardan, gimnazyum ile
dünyanın en dik tiyatroların önünden geçerek,
saraylar, sarnıçlar, Kütüphanenin de
bulunduğu, iç kaleye, Akropol kapısına geldim.
Kuledeki nöbetçilere davetimi
göstererek içeri girdim.
Kütüphane binası geriden
görünüyordu.
Taş döşeli geniş yol, Atena Tapınağı
arkasındaki Kütüphanenin kıyısından saraylara
doğru uzanıyordu.
Randevuya daha yarım saat var.
Kuş cıvıltıları arasında akropolün en uc
noktasına kadar yürüdüm.
Kuzeyde, Kozak yaylasından, 40 km
öteden gelen su kemerleri görünüyordu.
Yanlarda derin vadi.
Gürül gürül akan suları Bakır Çay’a
dökülüyor.
Güneyde yamaç evleri, orta halli halk,
dış kale, ova, gerilerde Madra Dağı.
Şehir, her yere hâkim.
Attalosların başkenti ya, iyi yer
seçmişler.
Kütüphane de en güzel yerde…

xxx

Okumaya ara verenlerin, çıkıp
dinlendikleri, Bakırçay manzaralı dinlenme
mekanlarında birkaç kişi.
Önlerinden geçtim fark etmediler bile.
Doğu- batı doğrultusunda uzanan kitap
dolu üç odanın önünden “okuma salonu”na
geçtim.
İçerisi lebaleb değil. Kimi duvardaki
dolapların önünde, kimi masalarda ruloları
açmış, notlar alıyor. Kimileri ruloları yerine
koyuyor.
En kenarda, boş bir masaya oturdum,
haber verdiler, yazar, filozof, dil bilimci ve
parşmenin mucidi Kretos gülümseyerek içeri
girdi. Elinde yeni yazdığı Grammatike
tomarları.
Buyur, odaya geçelim.
Burası daha hoş… kitaplar… hem
okuyucular da var… burada oturalım.
Nasıl istersen, Cordylion bize iki
cilveli çay…

xxx

Burası okuma salonu galiba?
Evet, en geniş odamız burası, apotheke
biblion, olarak düzenledik.14 metrelik bir
genişliğe sahip. Görüyorsunuz tavanı yüksek,
16 metre. Okuyucular için ferhalık önemli.
Kuzey-güney duvarlarında yer alan geniş
pencerelerden gün ışığı alıyoruz. Kitapları
nemden korumak amacıyla tabandan bir metre
yükseklikte podyumlar üzerinde kitap dolapları
monte edildi. Arka duvarla kitap dolapları
arasında 50 cm boşluk var. Yine duvarlar çift
duvar, aralarında havalandırma boşluğu var.
Bütün çalışmamız rulo ve kodex kitapları
nemden, çürümeden korumaya yönelik.
200.000 rulo kitabımız var. Kolay yazılmıyor
bir kitap…
Haklısınız. Bazı kültür insanlarının
büstünü gördüm podyumlarda.
Evet, Homeros, Lesbos’lu Sapho,
parşömenci Krates ve İrodikos, Herodotos,
Miletos’lu lirik müzisyen Timotheos, tarih
yazarları Meleagros’un oğlu Balakros,
Philotas’ın oğlu Apollonios gibi bilginlerin
heykel ve büstleri yer alıyor kütüphanemizde.
Çoğunun eserleri var burada. Amacımız
okurların, bu büstler üzerinden yazar ve
sanatçılarla empati kurması, Umarım
etkilidir…
Kitapların hepsi papirüsten değil
sanırım.
Evet karma. Parşömen de var. Aslında
uzun hikayesi var bunun. Siz hiç kitap ve
kütüphane yarışına giren devlet ve devlet
adamları gördünüz mü?
Pek hatırlayamadım.
Bak anlatayım. Pergamon önemli bir
kültür merkezi olunca ben memleketten buraya
yeni gelmiştim. Bergama ve Mısırlıların
İkenderye Kütüphanesi arasında bir rekabet
başladı. Bergama Kütüphanesi’nin gelişmesini
istemeyen Mısırlılar, yazı malzemesi olan
papirüsün Bergama’ya satışını yasakladılar.
Sonra?
Bunun üzerine, kütüphaneyi yaptıran I.
Attalos, Bergama’da papirüs yerine
geçebilecek herhangi bir maddeyi getirene
büyük ödüller verileceğini ilan etti. Krates ve
İrodikles parşömen fikrini ortaya attılar. Çok
geçmeden, sanatçı Krates, krala keçi derisinden
özel bir biçimde hazırlanmış bir örnek getirdi.
Bu kağıtlara Bergama kâğıdı (Pergaminae
Chartae) adı verildi. Bu tarihten sonra yazılar
parşömenlere yazılmaya başlandı.
Krates Sardesli mi, Malloslu’mu?
(Gülüyor) nereli sayarsan, Cordylion
boşları alıver evlat, birer çay daha…?
Sağolun teşekkür ederim, 200. 000
rulo kitaptan söz ettiniz, İskenderye
Kütüphanesinden sonra dünyada ikinci
sırada burası, akibetinden endişe etmiyor
musunuz kitapların?
Hangi baba çocuklarının geleceğinden
endişelenmez. Tabii ki endişeleniyoruz. Ama
biliyorsunuz bizim felsefemizde boş boş
kaygılanma yok. Bir şey kendi irademize
bağlıysa, onu en akılcı şekliyle önlemeye
çalışırız. Eğer bizim irademiz dışında
gerçekleşirse, insan olarak bizim elimizden bir
şey gelmeyecekse ona karşı da apati bir tavır
takınırız.
Olacak olur…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir