Uncategorized

KRALLAR , HÜKÜMDARLAR , BAŞKANLAR (5 )

ŞAH RIZA PEHLEVİ

Kış çok şiddetli ve ağır günlerini yaşıyordu. İnsanların yaşadıkları acılar soğuktan daha ağır ve beterdi. Şubat en soğuk ve en sıcak günlerini yaşatıyordu insanlara. Derin kaygılı ve kederli gözleriyle bilemedikleri bir karanlıkta yürüyorlardı. Kimileri yorulmuş gözlerini açamıyordu ağır göz kapakları bir duvar gibiydi. Anlaşılmaz bir uğultu gökyüzüne doğru yükselip çıkıyordu, uzunca yıllardır sönmüş duyguları sevinçlerini yaşamalarına izin vermiyordu. Taze heyecanlar için yeni kıvılcımlar, yeni ateşler gerekiyordu. Uzun yıllardır acıları ve çığlıkları evlerinde, sokaklarda, meydanlarda donup kalmıştı.

Ülkenin sahibi on beş gün önce memleketini terk etmişti. Hava meydanında toplanan insanlar tüm zamanların en büyük kalabalığını oluşturmuştu. Meydanın üzerinde Paris’ten gelen Fransız uçağı dönüp duruyordu. Henüz pazarlıklar bitmemişti. Yolcular kırk yıldan beri sürgünde yaşıyorlardı. İran’ın başkenti Tahran çok önemli ve bilemediği kaderinin değişeceği günü yaşıyordu. Nihayet yere inmeye başlayan uçakla beraber yerdekilerin dalgalanmaları anlatılamaz ve anlaşılamaz bağırışları arasında uçağın kapısı aralanmıştı görünen insan Ayetullah Humeyni’ydi.

Tahran’da dört gün kalan Humeyni kutsal kent Kum’a hareket edecekti. Kırk yıl önce Irak’a sürgün gitmişti. Sonra Türkiye’ye geldi. Bursa’da bir istihbarat insanın evinde kaldı. Sonra Fransa’ya gitti. Paris’e yakın bir köye yerleşti. Burada özgürdü ve tüm dünya’ya sesini duyurma imkanına sahip olmuştu. Tahran’a varırken uçaktaki bir gazeteci memleketine dönüyorsun ne hissediyorsun ? sorusuna ‘’hiçbir şey’’ demişti.

İran, üç bin yıl önce kurulmuş Perslerin güçlü, kararlı ve dinamik devlet geleneğini sürdürmekteydi. Persler dünyanın ilk imparatorluğunu kurmuşlardı. Devlet ve ordu iyi organize olmuştu. Şah Rıza Pehlevi’de Pers geleneğini sürdürmek istiyordu. Orta doğuyu, Basra körfezini, Arap yarımadasını, Mısır’ı etki alanı içinde tutmak istiyordu. Ülkesinde ‘’Ak Devrim’’uygulaması olarak büyük toprak sahiplerinin etkisini kırmak üzere toprak reformu yaptı. Ülkede kalkınma proğramı uyguladı. Sanayi dallarına yöneldi. Petrol gelirleri çok yüksekti. ABD ile ilişkileri çok iyiydi. Onların desteğiyle SAVAK adlı bir gizli güvenlik örgütü kurmuştu. Kendine bağlı özel bir güvenlik ordusu vardı.

Meclis doğrudan kendine bağlıydı. Kendisine bağlı Diriliş Partisi dışındaki partileri yasakladı. Tek adam, tek parti, bol israf, çok yolsuzluk dönemi başlamıştı. Kendisine muhalefet eden herkesi, her kurumu düşman ilan etmişti. Devlette görevler liyakata göre değil sadakata göre veriliyordu. Siyasetçiler, yazarlar, gazeteciler, akademisyenler, aydınlar, sinema sanatçıları, Savak tarafından izleniyordu. Haksız tutuklamalar, tehditler, faili meçhul cinayetler. O dönemin en korkunç örgütü Savak’ın yapamayacağı hiçbir şey yoktu. Korku topluma egemen olmuştu.

Ülke içindeki tüm basın ve yayın organları bir merkezden yönetiliyordu. Televizyon kanalları organize edilmiş özel yayınlar yapıyordu. Ataları Perslerin iki bin beş yüzüncü kuruluş kutlamalarında harcanan para, yenilenler, içilenler, dünya basınında yankılandı. Törenlerin yapıldığı eski başkent Persepolis çevresindeki tüm köyler yolsuz ve elektriksizdi. Bu durum törene katılan misafirlerin gözünden kaçmadı. Halkı yoksulluk içindeydi. İran halkı da bu olup bitenden haberdardı ve Şah’a karşı nefretleri kabarıyordu. Törenlere katılan devlet yöneticilerini huzurunda kendini Şehinşah, yani krallar kralı. Eşini de Şahbanu yani büyük imparatoriçe ilan etti. Özellikle ABD Ve İngiltere bu unvanlardan rahatsız oldu. Kibir ve gurur hastalığına yakalanmış olan Şah, tüm dünya liderlerinin kendisini kıskandığını ve kendine hayranlık duyduğunu sanıyordu. Sarayında büyük bir ihtişam içinde özel yetiştirilmiş gıdalarla beslendiğini anlatıyordu. Şah, kendini dünya lideri, İran’ı ise küresel bir güç olarak görüyordu.

Şah Rıza, süs eşyalarına ve mücevhere çok önem veriyordu. Kuruluş kutlamalarına katılan misafirlere sunulan mücevherlerden birer tane hediye almaları istenmişti. O dönemde ülkemizi Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay temsil ediyordu. C. Sunay iki mücevher almıştı. Biri kendine diğeri de kızına. Daha sonra resmi yazıyla ikincisi istendi. Şah Ülkesini fakirleştirmişti. Ama kendisi zenginlik içindeydi. Ülkesinin gelirlerini yandaşları aracılığıyla kendisinde topluyordu. Bu durum için kullandığı kurumlar şunlardı. BANKALAR , VAKIFLAR , ÖZEL BÜROLAR.

Tüm bankalarda Şah’ın kendisine ait hesabı vardı. Bir banka çok özel işlere bakıyordu. Sadece yurt dışına para transferi yapıyordu. Merkez Bankası doğrudan Şah’a bağlıydı. Kur ve rezervlerde Şah’ın izni olmadan işlem yapılamıyordu. Kendine ve yakınlarına bağlı vakıflardan hayır işleri yapılıyormuş gibi gösterip devletten ve halktan toplanan paralar kendi hesabına akıyordu. Özel büro ise tüm ihaleleri, finans işlerini holding ortaklıklarını yürütüyordu. Özel büro İran iş dünyasını kalbiydi.

İran halkı siyasi düşünce ve inanç farklıklarına rağmen birlikte davranmayı başardı. Siyasal İslamcılar, Sosyal Demokratlar, Halkın Mücahitleri ve kitleler anlamına gelen sosyalist Tudeh taraftarları Şah’ın İran’dan ayrılmasını başardılar. Şah bir akşam yemeği sırasında masada bulunan bir kağıtta ‘’Şah’a ve Şahbanu’ya ölüm’’yazsını okuyunca artık sarayda da güvenliğin kalmadığını anladı. Ülkesinden ayrılıp sığınma isteğini bir çok ülkeye bildirdi.. Yirmi kişilik yakınlarıyla özel bir uçakla bir daha dönmemek üzere memleketinden uçup gitti.

İlk kabul etmeyen ülke çok sevdiği ve eğitim gördüğü İsviçre’ydi. Sonra ikinci eşi Süreyya’nın yaşadığı Fransa oldu. Monaco’da hayır dedi. Kanada ve Meksika cevap bile vermezken, İngiltere Şah’ı kabul etmeyeceklerini açıkladı. İhtişamlı ve gururlu hatta kendini uluslararası lider gören Şah’a kimse kapısını açmadı. Sonunda ABD Dış işleri eski bakanı devreye girdi ve Bahama adalarında üç ay kalabilecekleri sağlandı.

Üç ay dolmadan Bahama Şah’ı sınır dışı edeceğini duyurdu ve yeniden diplomatik ilişkiler devreye girdi ve geçici olarak Meksika’ya sığındılar. Güney Afrika’ya başvurdular kabul görmeyince Panama ev hapsi koşuluyla Şah’ı ve ailesini kabul etti. Şah’ın eşi Farah Diba Mısır devlet başkanı Enver Sedat’ın eşi Cihan’ı aradı ve ağlaya ağlaya yaşadıklarını anlattı. Dünya bir kez daha kadınların dayanışma ruhuna , merhametine ve annelik duygularına tanık oldu. Mısır’ın başkenti Kahire’ye yerleştiler. Şah hiç beklemediği bir hayat yaşıyordu. Saraylardan sığınacağı yerlere geldi. Elli dokuz yaşındayken bu dünyadan ayrıldı.

Ne kadar serveti olduğu bilinemedi. Dört çocuğundan biri olan kızı Leyla kokain komasındayken öldü. Oğlu Ali Riza başına kuşun sıkarak intihar etti. Farah Diba ve bir kız bir oğlu yaşıyor. Bir polis şefi’’Humeyni’nin başarısı kendisinden değildi. Şah’ın soygun, yolsuzluk, hukuksuzluklarından ve haksızlıklarından kaynaklandı.’’demişti.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir